YILMAZ KARAHANOĞLUYILMAZ KARAHANOĞLUTüm Yazıları

Dört İşlem Sihiri; tüm bireylerin doğumundan ölünceye kadar, hayatının her alanında kullandığı Toplama, Çıkarma, Çarpma ve Bölme işlemleridir. 

İnsanlığın yok olmaya başlaması bu dört işlemi eş zamanda yapma becerisini göstermemesinden kaynaklanmakta. Toplama ve çarpma işlemini çok iyi yapan insanların, mutsuzların ve ümitsizlerin çoğalmasının temel dayanağı oluşturduğunu bilmeden yaşamaları, eline fırsat geçenin hak-hukuk dinlemeden, toplama ve çarpma yöntemiyle buldozer gibi duygusuzca, empati kurmadan yerle bir etmesi, geçtiği yerler de ağır enkazlar altında kalan milyonlarca insanın ezilmesine aldırış etmeden,  sadece daha fazla kazanma da, çıkarma ve bölme işlemini kullanması, tabiri caiz ise kaz gelen yerden tavuk esirgememek mantığıyla yapmasıdır.

Özellikle de bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde Toplama-Çarpma sayesinde büyüyen kapitalizmi, daha acımasızca yaşatmaktadır.

Çünkü gelişmişlik, hukukla paralel gitmemekte, toplumun bütün geleceği insanın vicdanına bırakılmaktadır. Hâlbuki hukuk, adalet hiçbir bireyin vicdanına bırakılacak kadar önemsiz değildir. Diyelim ki bıraktın, peki ne olacak? Herkes şimdiki hayatını yaşar; kime sorsan uyuyamıyor, kime sorsan bir antidepresan ilacı var. Hayırlı olsun! Herkesin çantasında, cebinde taşıyacağı kocaman bir ailesi olmuş. Haberimiz olsa gelir bir çeyrek takardık. Peki, bu kocaman aile, pardon hap seni mutlu ediyor mu? Aldığımız cevap kocaman HAYIR. Gelin kardeşim!

Çarpma ve toplamada göstereceğimiz beceriyi çıkarma ve bölmede de gösterelim. Peki, bu beceri midir? Evet, kardeşim beceridir. Çarçabuk bu beceriyi edinmemiz lazım. Bu vahşi kapitalizmi, vicdani kapitalizme dönüştürme becerisini edinmemiz lazım. Bunları düşününce aklıma bilinen bir hikâye geldi; Ülkenin birinde tabi ülke deyince, bunun başı da var. Bu zat dünyadaki bütün tatları tatmış, tat dediysek de yemekten söz ediyorum. Bu padişah ferman vermiş. Demiş ki “Kim bana lezzetli bir yemek yaparsa ona bin altın ödül vereceğim." Bunu duyan halk başlamış hünerlerini göstermeye. Ne yapmışlarsa bu zat beğenmemiş, gittikçe tadacağı yemekler azalmış. Öyle bir noktaya gelmişler ki artık sarayın kapısına giden kalmamış. Bu arada bir eve misafir olan bir yabancı sunulan yemekleri çok beğenmiş ve övgüler dizelemiş. Ev sahibi ise, valla bu yemekten padişaha götürdük neredeyse fırça yemediğimiz kaldı, deyince yabancı ne alaka demiş. Bizimki anlatmış olan olayı, yabancı altını duyunca da çok hoşuna gitmiş. Ben de padişahınıza bir yemek tarifi verecem diyip, çıkmış varmış padişahın huzuruna. Padişah söyle bakalım! Hangi yemek tarifini vereceksin demiş. Bizimki söze başlamış;"Padişah'ım en lezzetli yemek, dostla yenilen yemektir.” demiş, Padişah hafif onaylayarak, ama minnetsiz dost yemeği en lezzetlidir demiş. Bizimki tekrar söz alarak: “Bildiğiniz gibi padişahım dost yemeğinin minneti olmaz” demiş ve kapmış bin altını.

Kıssadan hisseyi bırakıp yine dönersek dört işleme, sehpanın diğer ayakları olan çıkarma ve bölme kazançlarımızı, vicdani kapitalizm çerçevesin de, diğerinin hak ve hukukunu düşünerek davranmadığımız müddetçe mutlu olamayacağız.

Bu ülkenin yüzde 99 u Müslüman iken ve bu güzel dinin peygamberi bir hadisinde "komşusu açken tok yatan bizden değildir." buyurmuşken, (tabi bizimkiler lafı başka anlamış bitişik komşusuyla her akşam birbirlerine yemek gönderiyorlar.) Kardeşim bu böyle olmaz,  ayda bir de olsa kendi şehrini gez,  insanlarını, yaşantılarını gör. Bırak gezmeyi, biri senden yardım istedi mi veya derdini anlatmak istedi mi? önce kendine dert uydurup olmayan derdini ona anlatma, (Hınzır biliyor lafın nereye gideceğini, önce kendisi anlatıyor sonra karşısındakinin derdini soruyor) tabi derdi olan derdini anlatma gereği duymuyor. Almıştır alacağı dersi… Bu hayatı böyle okumaya devam edersek ne mi olur? Olacağı; bolca ve ölünceye kadar vazgeçemeyeceğimiz haplar olur.