MUSTAFA VURAL

(Diyarbakır Serbest Muhasebeciler Mali Müşavirler Odası Başkanı)

Dünyanın birçok kesiminde insanların aynı anda yaşayabildikleri çok az şeylerden birini şuan hep beraber dört duvar arasında yaşıyoruz.

Keyif almasak ta kısa ömrümüzün bir bölümünü biraz daha uzun yaşamak adına dört duvar arasında tüketiyoruz.

Kimimiz bunun adına korku, kimimiz ise sorumluluklarımız gereği diyoruz.

Ama kendim için sunu söyleyebilirim, kendimle hiç bu kadar baş başa kalmadım.

“Her şerde bir hayır vardır” derler ya, aslında çok inanamasam da, bir yanı ile çok özlü bir söz.

Bugün 21. Yüzyılın modern dünyasında teknolojiyi iliklerimize kadar hissedip bir taraftan nimetlerinden istifade ederken, diğer taraftan bunun ağır bedellerini ödediğimizin farkında bile değiliz.

Mesela; Covid-19 doğanın bize bir lütfü değildir; modern dünyanın laboratuar ortamında hazırlanmış biyolojik bir silahıdır.

Yani modern teknolojinin bizlere bir lütfüdür.

Modern teknoloji ile bir taraftan cep bilgisayarlarından saniyeler içinde dünyanın bir diğer ucunda olan bitene ulaşırken, şimdi her birimiz sosyal mesafelerimiz, izolasyonlarımız, karantinalarımızla yaşar halde kent merkezlerinin hayalet şehirlere dönüşürlerini izliyoruz.

​Elbette insanlık tarihi benzer birçok salgına tanıklık etmiştir; Bu salgınların bazısı ise milyonlarca insanın ölümüne yol açmış, yaşanan ekonomik tahribatlarla tarihin seyrini değiştirmiştir.

Sadece son yüz yılda salgın hastalıklardan 60-70 milyon insanın yaşamını yitirmiştir.

Günümüz dünyasında teknolojinin gelişmesiyle beraber, insanlar arasındaki hızlı iletişim ve etkileşim bir bölgede ortaya çıkan virüsün daha hızlı bir şekilde yayılmasına neden olmuş; geçmişte bir salgının yayılması aylar sürerken, şimdi ise bir kaç günde milyonlarca insanı etkileyen bir boyut kazanmıştır.

Amacımız elbette panik yaratmak değildir. Ancak yaşadığımız ve yaşamakta olduğumuz bu buhranlardan dersler çıkarmak, karşılaşabileceğimiz sonuçların bilincinde olmak ve buna karşın yaşamlarımızın; sosyal, ekonomik, psikolojik ve hata sosyolojik olarak bu çerçevede değiştirmesi gerektiğinin farkına varmaktır.

Koronavirüsün ülkeler genelinde giderek yayılması, salgını kontrol altına almak için hükümetlerin çoğunu olağanüstü önlemler almaya zorlamaktadır.

Sağlık öncelikli hedef olduğundan diğer seçeneklere daha az yer ayrılmaktadır. Bu önlemler, birçok işletmenin geçici olarak kapanması, seyahat ve hareket kısıtlamaları, finansal piyasalarda kargaşa, bir güven erozyonu ve yüksek düzeyde belirsizliğe yol açmaktadır.

Sağlık elbette çok önemli ve birinci kıstas, ancak uzun sürse de, bu salgının bir yıl içinde sağlık üzerindeki etkilerinin azalacağı tahmin ediliyor.

Bu önlemlerin ekonomi üzerindeki etkisinin ne ölçüde olacağını ölçmek oldukça zor.

Üretim, hane halkı harcamalar, tüketim alışkanlıkları, yatırım harcamaları, ulusal ve uluslararası ticaret düzeyinde ciddi kısıtlamaların gerekeceği oldukça açıktır.

Bu da ekonomik tahribata dair bazı sinyaller, hatta farkına varır isek alarm vermekte; 2008-2009 yılında yaşanan küresel krizde yaşamış olduğumuz tabloları akla getirmektedir.

Hele hele 2018 yılında yaşadığımız ağır tahribatlı ekonomik krizin etkileri henüz etkisini sürdürürken, yeni bir badire ile işlerin durdurulması birçok işletme için felaket senaryolarını akla getirmektedir.

Devlet ve hükümettin ekonomi konusunda yeteri kadar tedbir alması gerekmektedir.

Beyan bildirim ve bunlar üzerinden tahakkuk eden vergilerin kısa süreliğine ertelenmesi, işsizlik fonundan kısa çalışmanın finanse edilmesi elbette çok önemlidir ancak ülke ekonomisinin dimdik ayakta kalabilmesi açısından devede kulak bile değildir.

KGF kredileri ile sağlanmaya çalışılan tablolar elbette çok önemlidir. Ama bu konuda da gerçekleri görmezden gelemeyiz.

Altı ay ödemesiz 7,5 faiz oranı, ortalığın güllük gülistanlık olduğu bir evrede işletmelerin bu faiz oranları finansa erişim noktasında çok önemli. Ancak ortalık hiçte güllük gülistanlık değildir, en az bir yıl ötelemeli ve daha makul bir faiz oranı ve daha da önemlisi bugün dünya panik içinde ne yapacağını düşünüp, yüz milyarlarca dolar, yüz milyarlarca euro kaynak ayırırken, sağlanan krediler üzerinden alınan %1,5 kredi masrafları astronomik rakamlardadır.

Can suyu olabilecek finansmana erişim sağlanırken, işletmelerin mecburiyetlerini fırsat bilerek bu rakamın dayatılması kabul edilebilir cinsten değildir.

Ayakta tutacağımız her işletmenin milli ekonominin güçlenmesi açısından son derece önemlidir.

Özel sektör harcamalarının kısıtlanması ekonominin düzelmesi için yeterli bir kriter değildir.

Kamu harcamalarının en üsten en alta kadar yeniden revize edilmesi, ekonomi düzelene kadar da yol, baraj, köprü, kanal gibi projelere ara verilmesi, devlet bürokrasisi  için yapılan harcama kalemlerinde ciddi bir kısıtlamaya gidilmelidir.

Ve son olarak; Pandeminin zihin açıcı en önemli etkisi ise kamu sağlığı hizmetlerinin ve doğru düzgün bir sosyal güvenlik sisteminin vazgeçilemez bir ihtiyaç olduğunu gerçeğini açıkça ortaya koymuştur.

“Hayat Mutsuz Olmaya Vakit Bulamayacak Kadar Kısadır”, dört duvardan sıyrılmış sağlıklı, mutlu ve ekonomik olarak hiç kimseye ihtiyaç duymayacağınız bir yaşam diliyorum.